Alman Filozoflar Kimlerdir?
Almanların bilim, sanat, kültür ve insanlık tarihine yaptıkları katkıları saymakla bitiremeyiz. Birçok bilimsel makale ve gerek düşünsel gerekse edebi metinlerin arkasında da Alman filozoflar bulunmaktadır. DAS Zeitung olarak felsefe ve diğer birçok alanı da etkileyen, önemli düşünce akımlarının kurucuları olan Alman filozoflar konulu yazımız ile sizinleyiz!
Alman Felsefesinin Kurucu İsimlerinden: Kant
Immanuel Kant, 22 Nisan 1724 – 12 Şubat 1804 yılları arasında yaşamış, Alman felsefesinin kurucu isimlerinden bir Alman filozoftur. Doğu Prusya’nın Königsberg kentinde, ailesinin dördüncü oğlu olarak doğmuş ve hayatı boyunca burada yaşamıştır. 14 yaşında iken, annesini kaybetmiştir. Okuduğu kolejde Latince, filoloji, matematik, mantık ve teoloji eğitimleri almıştır. Konigsberg Üniversitesi Teoloji Fakültesi’nde yüksek öğrenim yapmış ve bazı öğrencilere dersler vermeye başlamıştır. Başlarda fizik ve matematik alanları ile ilgilense de, daha sonra Hume ve Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini oluşturmuştur.
Modern felsefenin gelişimine uygun olarak bilgi kuramını (epistemoloji) ön plana çıkartmıştır. Kant’ın gözünde bilim, liderleri kesin olan ve yöntemleri, ancak Hume’unki gibi felsefi bir kuşkuculuk (septisizm) benimsendiği zaman sorgulanabilen evrensel bir disiplindir. Bilim yansızdır ve nesneldir. Transsendental epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş ve ödev, ahlâk gibi konulara değinerek Alman filozoflar arasında kendisinden sonra gelenleri en çok etkileyen isimlerden biri olmuştur.
Alman Filozoflar Arasında Bir İdealist: Hegel
27 Ağustos 1770 – 14 Kasım 1931 yılları arasında yaşamış olan Hegel, Stuttgart, Württemberg’de doğmuştur. Bir memurun oğlu olarak dünyaya gelen Hegel, ilahiyat okuduktan sonra felsefe öğretmenliği yapmıştır. Daha sonra Jena Üniversitesi ve Berlin’de profesörlük yapmıştır. Hegel, en geniş anlamıyla, tinsel güçlerin evrendeki tüm süreçleri ya da olup bitenleri belirlediğini savunan idealizmi benimseyen Alman filozoflar arasındadır.
Başlangıçta Schelling’in idealizminden etkilenmiş gibi görünse de, daha sonra kendi felsefe kuramını yaratmış ve “Phänomenologie des Geistes” isimli eserinde bunu ayrıntılarıyla açıklamıştır. Hegel, felsefesiyle en çok konuşulan isimlerden biri olmuştur. Sartre, Bauer, Marx gibi ünlü isimlerin takdirini kazanmasının yanı sıra; Kierkegaard, Schopenhauer, Nietzsche ve Heidegger gibi diğer birçok isim de felsefesine karşı çıkmıştır.
Hegel, Kant’ın felsefesine inanmakla beraber, onun görüşlerini yetersiz buluyordu. Kant’ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine; insanların mantığın sınırlarını çözdükleri zaman beşerin de sınırlarını çözebileceklerini savunuyordu. Felsefe tarihine yaptığı en büyük katkı, diyalektiğin formüle edilmesi şeklinde olmuştur. Meyve ağacındaki bir çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına imkan sağlar. Ancak meyvenin oluşması için çiçeğin ortadan kalkması gerekmektedir. İşte bu, biricik canlı felsefe, karşıtların felsefesidir.
Bilimsel Sosyalizmin Kurucusu: Marx
5 Mayıs 1818 – 14 Mart 1883 yılları arasında yaşamış, Alman filozoflar arasında belki de en çok tanınanı; Karl Marx! Orta seviyede zengin, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Trier şehrinde dünyaya gelen Marx, Bonn ve Berlin üniversitelerinde eğitim görmüştür. O dönemde bu üniversitelerde genç Hegelciler felsefe düşünceleri ile ilgileniyordu. Marx üniversitenin ardından Köln’de radikal bir gazetede yazılar yazmaya ve tarihsel materyalizm ile ilgilenmeye başlamıştır. Daha sonra Friedrich Engels ile tanışacağı Paris’e yerleşmiştir.
1849’da sürgüne gönderilmiştir. Paris’ten, karısı ve çocukları ile, toplumsal ve ekonomik hareketler hakkında teorilerini yazacağı ve olgunlaştıracağı Londra’ya taşınmıştır. Bu süre içerisinde sosyalizm için yapılan mücadelede yer almış ve Birinci Enternasyonal’de önemli bir figür hâline gelmiştir.
Karl Marx, Hegel ve felsefesinden oldukça etkilenmiştir. Diyalektik materyalizm, materyalizmin Marx tarafından yorumlanmış biçimidir. Marx, diyalektik yöntemin üstünlüğünü ve Hegel’de “idealist bir kabuk” içinde saklı ve “baş aşağı çevrilmiş” olarak bulunan diyalektiğin rasyonel özünü ortaya çıkarabilmek için onu tamamen materyalist temelde yeniden ele almak gerektiğini savunmuştur. Bu anlamda, Marx’ın diyalektik materyalizmden söz ettiği ve onu çalışmalarında kullandığı bilinir, ancak sistemleştirilmiş bir disiplin ya da yöntem olarak diyalektik materyalizm daha çok Marx’ın ardılları tarafından onun teorik çalışmalarından ve analizlerinden yararlanılarak geliştirilmiştir.
Kendisi Hegel etkisini Das Kapital’de şöyle açıklamaktadır: “Benim diyalektik yöntemim, Hegelci yöntemden yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır da. Hegel için insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu “Fikir” (“Idea“) adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca “Fikir”in dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir.”
Alman Filozoflar Arasında Bir Pesimist: Schopenhauer
22 Şubat 1788 – 21 Eylül 1860 yılları arasında yaşamış olan Schopenhauer; Danzig’de dünyaya gelmiştir. Danzigli tüccar bir ailenin çocuğu olan Schopenhauer, ailesiyle birlikte daha sonra Hamburg’a taşınmıştır. Hamburg’da özel bir okula başlamış, ancak burada öğrendikleriyle yetinemeyip babasından kendisini daha iyi bir okula yazdırmasını istemiştir. Babası bunu kabul etmeyerek, kendisini Avrupa ülkelerinde eğitim seyahati yapmaya ikna etmiştir.
Erken yaşta babasını kaybetmiştir. Reşit olduğunda babasından payına kalan mirası almış ve Göttingen Üniversitesi’nde tıp okumaya başlamıştır. Ancak felsefe üzerine ilgisi yoğunlaştıkça tıp öğrenimini bırakıp, kendisi için lehine olacak felsefe eğitimine geçti. Schopenhauer’in en önemli eseri olan Die Welt als Wille und Vorstellung (İstenç ve Tasarım Olarak Dünya) kitabı 1819 yılı başlangıcında yayımlanmıştır. 1820 yılında Berlin Üniversitesi’nde eğitmenlik yapmaya başlamış ve Hegel ile olan kavgası bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Schopenhauer, Platon ve Immanuel Kant’ın etkisinde idealizm teorisini kendince anladığı boyutta temsil ederken, bu genel bakışı subjektif idealizmin sınırlarından taşıramamış ve Hegel’in felsefesini de reddetmiştir. Felsefesinin ilkesel bir kavramı irade kavramıdır. Dünyanın özü ve gerçekliği irade iken, fenomenlerden oluşan dünya, tasarımdan başka bir şey değildir. İrade, Schopenhauer felsefesinde kendini bir zorunluluk olarak gösterir, ki onun düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı da esas olarak budur. İnsan, tamamen kurtulamayacak olsa da istencin emrine boyun eğerek acı ve kederden kısmen kurtulabilir. Bu noktada Schopenhauer’ın düşüncelerinin belirli ölçüde, kaderciliğin ağır bastığı doğu felsefelerine yakınlaştığı söylenebilir. Dünya onun için -körlerin nedensiz istençlerinin ürünü olarak dünya- aslında olmaması gereken kötü olan bir şey, bir suçtur. Daha kötü bir dünya olamaz.
Bu yazı ilginizi çektiyse, bunlara da göz atabilirsiniz: Friedrich Wilhelm Nietzsche
Kaynak: Wikipedia
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.